Soru sormak, bilginin anahtarıdır ve insanın öğrenme sürecinin temel bir parçasıdır. İnsan, hem kendisine hem de çevresindekilere sorular sorarak merakını giderir ve öğrenme güdüsünü tatmin eder. Soru sormak, sadece bilgi edinmek için değil, aynı zamanda insanlar arasındaki iletişimin ve etkileşimin bir aracı olarak da önemli bir rol oynar. Ancak, bu önemli eylemin belirli bir adabı ve usulü vardır.
Soru sormanın adabı, belirli kurallara ve ilkelere dayanır. İlk olarak, sorular bilene sorulmalıdır. Kur’an-ı Kerim’de geçen “Bilmiyorsanız, kitaplılara (ilim sahiplerine) sorun” (Enbiyâ, 21/7) ayeti, insanların bilmedikleri konularda bilgi sahibi olanlara başvurmaları gerektiğini açıkça ifade eder. Bu, kişinin doğru bilgiye ulaşabilmesi için, sorularını doğru kişilere yönlendirmesinin önemini vurgular.
İkinci olarak, gereksiz soru sormamak gerekir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.), “Şüphesiz Allah sizin için üç şeyi çirkin gördü: Dedikodu, malı zayi etmek ve israf etmek, çok soru sormak” (Buhari, Zekât, 53) şeklinde buyurarak, lüzumsuz ve aşırı soru sormanın hoş karşılanmadığını belirtmiştir. Burada kastedilen, fayda sağlamayan, sadece polemik veya tartışma amaçlı soruların sorulmamasıdır. Soru sormanın asıl amacı, bilgi edinmek ve anlamaktır; dolayısıyla soru sorma, bu niyetle yapılmalıdır.
Soru sorma, derste, sohbette, sokakta, camide kısacası hayatın her alanında önemli bir yer tutar. Hangi ortamda olursa olsun, soruların amacı tartışma veya karşıdakini zor durumda bırakmak değil, bilgi edinmek ve anlamaya çalışmak olmalıdır. İstifade etmek için sorulan sorular, hem soru soran kişiye hem de cevaplayana fayda sağlar.
Soru sorma adabı, bilginin doğru ve etkili bir şekilde elde edilmesi için takip edilmesi gereken bir yoldur. Soru sormanın amacı, öğrenmek ve anlamaktır; bu yüzden soruların bilene sorulması ve gereksiz yere sorulmaması gerekmektedir. Bu adaba uygun şekilde sorulan sorular, insanı doğru bilgiye ulaştırır ve hem bireysel hem de toplumsal anlamda faydalı bir iletişim sağlar.