İslam dininde kibir, yani kendini başkalarından üstün görme ve diğer insanları küçümseme hali, kesin bir dille yasaklanmıştır. Kibrin, dinimizde “zerre kadar”ının bile tasvip edilmediği vurgulanmış, bu tür bir tutumun iman ile bağdaşmadığı ifade edilmiştir (Müslim, Birr, 32). Kibir, sadece bir ahlaki zaaf olarak değil, aynı zamanda insanı manevi olarak felakete sürükleyen tehlikeli bir hastalık olarak görülmüştür.
Kibir, insanın yaratılış amacından ve İslam’ın temel öğretilerinden uzaklaşmasına neden olur. İslam, insanların birbirine takva dışında bir üstünlüklerinin olmadığını bildirir (İbn Hanbel V, 411). Yani, bir insanın diğerinden daha üstün olmasını belirleyen tek ölçüt, Allah’a olan yakınlığı, Allah’tan sakınması ve O’nun emirlerine bağlılığıdır. Ancak kibir, bu anlayışı bozar; insanı nefsini yüceltmeye, bencilliğe ve aşırı hırsa yönlendirir. Kendini diğer insanlardan üstün gören bir kişi, bu durumun bir sonucu olarak başkalarına tahammülsüzlük gösterir, kin ve nefret gibi olumsuz duygular geliştirir.
Kibrin en ileri boyutu, insanı Rabbine isyan etmeye götürebilir. Bu duruma en açık örnek, şeytanın isyanıdır. Yüce Allah, insanı yarattığında, bütün meleklere onun önünde saygı ile eğilmelerini emretmişti. Ancak İblis, bu emre uymadı ve kibri yüzünden Allah’ın emrine karşı geldi. Allah, “Sana emrettiğim zaman seni saygı ile eğilmekten ne alıkoydu?” diye sorduğunda, İblis kibirli bir şekilde cevap verdi: “Ben ondan hayırlıyım. Çünkü beni ateşten yarattın. Onu ise çamurdan yarattın.” (A’râf, 7/11-12). İblis’in bu isyanı, onu “kovulmuş şeytan” haline getirdi. Bu örnek, kibirin insanı nasıl bir felakete sürükleyebileceğini açıkça göstermektedir.
Kibir, sadece kişinin Allah’a olan bağlılığını zayıflatmakla kalmaz, aynı zamanda toplumsal hayatta da ciddi olumsuzluklara yol açar. Kibirli insanlar, başkalarıyla sağlıklı ilişkiler kuramaz; çünkü bu tutum, empatiyi, hoşgörüyü ve saygıyı yok eder. Kibir, toplumsal bağları zayıflatır, insanları birbirinden uzaklaştırır ve nihayetinde toplumu parçalar.
Kibirden sakınmak, her müminin en önemli görevlerinden biridir. İslam, kibirden arınmayı, tevazu ve alçakgönüllülük ile hareket etmeyi öğütler. Bir mümin, hem Rabbine hem de insanlara karşı mütevazı olmalı, nefsini yüceltmek yerine, Allah’a olan bağlılığını artırmaya çalışmalıdır. Çünkü kibir, insanı hem bu dünyada hem de ahirette felakete sürükleyen bir tuzaktır. Tevazu ise hem dünyada huzura hem de ahirette kurtuluşa götüren yoldur.