Son yıllarda komedi filmleri ve skeçlerde küfürlü ve argo dil kullanımının giderek arttığını fark etmişsinizdir. Peki, neden? “Toplum bu şekilde konuşuyor, biz de gerçekçi olmalıyız” diye düşünüyor olmalılar. Fakat burada düşündürücü bir paradoks yatıyor:
Kimi düşünce, toplumdaki küfürlü dili yansıttığını iddia ederken; aynı zamanda bu dili yaygınlaştırıp, toplumun konuşma tarzını etkiliyor. Böyle bir döngüde, hangisinin önce başladığını sorgulamaktan başka çaremiz kalmıyor: Küfürlü dil mi toplumu etkiliyor, yoksa toplum mu medyayı?
Biraz daha derine inelim.
Küfür Gerçekçiliği mi, Kolaycılığı mı?
İnsanların günlük hayatında küfürlü konuşmaların sıkça yer aldığını inkar edemeyiz. Ancak bu, her medya içeriğinde bu dilin kullanılması gerektiği anlamına mı gelir? Yapımcıların bu tür bir dil kullanımını savunurken öne sürdüğü bir başka gerekçe ise mizahın etkisini artırmak. Fakat burası tam bir mayın tarlası…
Küfürlü mizah, genellikle ucuz bir yöntemdir. Kaliteli bir espri yaratmak, derinlikli bir mizah anlayışı inşa etmek yerine, “rahatlatıcı” bir tepki almayı kolaylaştırır. İzleyiciyi güldürmek için zahmetsiz bir yol gibi görünür. Ancak bu kolaycılığın bedeli, dilimizin yozlaşması ve toplumsal değerlerimizin erozyona uğraması olabilir.
Çelişkinin Topluma Yansıması
Evet, argo ve küfür dilinin komedi içeriklerinde kullanılması kısa vadede kahkaha getiriyor olabilir. Ama uzun vadede bunun toplumsal etkileri oldukça ciddi:
Kültürel Yozlaşma: Küfür, toplumun diline hakim olduğunda, yalnızca dil değil; ilişkilerdeki saygı ve incelik de yara alır.
Gençlerin Rol Modelleri: Komedi yapımlarındaki karakterler, özellikle genç izleyiciler üzerinde büyük bir etki bırakır. Küfürlü konuşmaları “eğlenceli” bulan gençler, bu dili günlük hayatlarında da normalleştirebilir.
Mizahın Kalitesinde Düşüş: Küfürün bu kadar sık kullanılması, “Gerçekten yaratıcı bir mizaha ihtiyacımız var mı?” sorusunu unutturuyor. Oysa kaliteli mizah, dilin inceliklerini kullanan zeki ve derin bir anlayışı gerektirir.
Bu Döngüyü Nasıl Kırarız?
Burada hem medya içerik üreticilerine hem de biz izleyicilere büyük sorumluluklar düşüyor. Yapımcılar, içeriklerini oluştururken yalnızca izleyici kitlesinin “ne istediğine” değil, bu içeriklerin toplumsal etkilerine de dikkat etmelidir. “Gerçekçilik” adı altında küfürü normalleştirmek yerine, daha derinlikli hikayeler ve incelikli mizah tercih edilebilir.
Biz izleyiciler ise tükettiğimiz içeriklere eleştirel bir gözle bakmalıyız. “Bizi güldüren her şey gerçekten iyi mi?” diye sormayı alışkanlık haline getirmeliyiz. Neye güldüğümüz, aslında neyi desteklediğimizin de bir göstergesi.
Güldüğümüz Şeylere Dikkat Edelim
Komedi bizi rahatlatabilir, hatta stresten kurtarabilir. Ama bu rahatlamanın bedeli, dilimiz ve toplumsal değerlerimiz olmamalıdır. Kaliteli mizah, küfürsüz de mümkündür; geçmişte bunu bize kanıtlayan birçok isim var. Kemal Sunal’dan Charlie Chaplin’e, kahkahanın evrensel dilini kullanan bu sanatçılar, küfüre ihtiyaç duymadan kitleleri güldürebildi.
Belki de artık şu soruyu yapımcılara ve senaristlere sormanın vakti geldi:
“Daha çok kazanmak uğruna, toplumun ne kadarını feda ediyorsunuz?”
Bu sorunun cevabı, yalnızca bugünün eğlence anlayışını değil, geleceğin kültürel ve ahlaki yapısını da belirleyecek.
Rafet ÇAĞLAR